Konferans tercümanlarından Türkiye’nin 50 yıllık hikayesi: Bu kulaklar neler duydu
Simültane tercümanların anılarıyla hazırlanan ‘Bu Kulaklar Neler Duydu: Türkiye’de Konferans Çevirmenliğinin 50 Yılı’ adlı kitaba göre, madeni Türk liralarının rengi tercümanın beğenisine göre seçilmiş
Türkiye Konferans Tercümanları Derneği (TKTD) 50’nci yılını, ‘Bu Kulaklar Neler Duydu: Türkiye’de Konferans Çevirmenliğinin 50 Yılı’ adlı kitapla ölümsüzleştirdi. TKTD’nin 50 yılı anlattığı kitabın yazarı Somnur Vardar, üç kuşağı temsil eden 35 konferans çevirmeniyle 55 saati aşkın röportaj yaptı. O röportajlarda, Mitterrand, Demirel, Özal, Clinton, Obama, Nevzat Ayaz, Bertolucci, Pessoa, Hanif Kureishi, Hrant Dink’in çevirisini yapanlar anılarını paylaşıyor.
Sıkıntılı kelime
O anılardan biri 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in konuşmasını çeviren Hande Güner’e ait:
“Süleyman Demirel Cumhurbaşkanıydı, 1999 senesi Ürdün Kralı geldi. Kral Abdullah o zaman daha yeni kral olmuş, babası yeni vefat etmiş. İlk ziyaretlerini Ankara ya gerçekleştiriyor. Kral babasından bahsetti ve ‘My late father’, dedi. Durdum, ‘ölmüş babam diyemem. Burada bir kelime vardı’ diyorum kendi kendime ve birdenbire kafamın derinliklerinden müteveffa kelimesi çıktı. Dedim ‘Tamam ama içim içimi yiyor çünkü bu doğru değil’. Ve ben tabii mecburen ‘Müteveffa babam Kral Hüseyin’ diye çevirdim.
Akşam resmi yemekte karşılama sırasında Cumhurbaşkanımız Süleyman Bey elimi tuttu ve bırakmadı. ‘Bugün çok sıkıldın sen’ dedi. ‘Bir kelimeyi bulamadın, çok sıktı bu seni’ dedi. ‘0 kelime merhumdu, ‘müteveffa’ Müslüman olmayanların ölülerine söylenir, ‘merhum’ Müslümanların ölüleri için kullanılır’ dedi. Ben bunu hayatım boyu unutmadım. Beni şaşırtan orada o basın toplantısı yapılırken, Süleyman Demirel’in siyasi mesaj verirken; bir yandan içimde yaşanan fırtınaları fark etmiş olmasıydı.”
‘Ördekler yüzsün’
Körfez Savaş’ı sırasında canlı yayında çeviri yapan Verda Kıvrak’ın anısı ise Körfez Savaşı’na dair:
“Körfez Savaşı patladı ve sanırım dünyada ilk kez canlı yayınlanan bir savaşa şahit oluyorduk. Beni apar topar Ankara’ya gönderdiler. Bir ara ‘Ankara bombalanacak’ diye Saddam’ın bir tehdidi vardı. Ankara’ya füze atacağını söylemişti. CNN’de onunla ilgili haber çıkınca TRT yayını kesmek istiyordu. Yayını kestiklerinde ördeklerin yüzdüğü bir klip gösteriyorlardı. Biz de kameramana öyle bir haber çıkınca alttan yavaş yavaş iki elimizle ördek gibi yüzme hareketi yapıyorduk, onlar ördekleri yüzdürmeye başlıyordu.”
‘Ben karar verdim’
Ebru Kanık’ın anısı ise şöyle:
“Brüksel’e Avrupa Komisyonu’na çalışmaya gittim. O dönemde 1 Euro’yla bizim madeni liranın boyut ve ağırlığı aynı. Avrupa Komisyonu, ‘Bunları acaba değiştirebilir misiniz?’ Bizimkiler de, ‘Tabii,’ diyorlar ve darphaneden üç yetkili geliyor. Karşı tarafta da Komisyon’dan üç kişi var. Bütün gün konuştular. Boyutu farklı, ağırlığı farkı üç tane de örnek getirmişler. Dediler ki Komisyon yetkilileri: ‘Hangisini istersiniz, o zaman?’ Yani ağırlıklar boyut falan aynı ama renkler farklı. ‘Siz seçin’ dedi bizim yetkililerden biri. Onlar da dediler ki: ‘Niye biz seçelim, sizin ulusal para biriminiz. Siz seçin, siz karar verin’ Bunun üzerine oradaki yetkili bana döndü, ‘Siz seçin,’ dedi. ‘Yok estağfurullah’ dedim. ‘Yok yok, hiçbir şey olmaz, siz seçin’ dedi bana. Ben seçtim gerçekten ve benim seçtiğim renkte basıldı.”